VİRÜSLERİN YAPISI
Virus, latincede
kelime anlamı olarak ' zar
' anlamına gelmektedir. 19.
Yüzyılın sonlarına doğru keşfedilmiştir. Robert KOCH, Louis
PASTAEUR ve diğer bakteriyologların bazı hastalıklara sebep
olabilecek bir bakteri bulamamaları sonucu ortaya çıkarılmışlardır.
İlk olarak tütün bitkisinin yaprağında ortaya konulan bir
hastalıkta tanımlanmışlardır. Virüsler önceleri bakterilerin
salgıladığı bir zehirli madde olarak kabul ediliyordu. Daha
sonra, virüsün bir organizmaya bulaşarak bakterilerin
salgıladığıbir zehirli madde olarak kabul ediliyordu. Daha sonra,
virüsün bir organizmaya bulaşarak hastalık yapabileceği
gösterildi. Hasta olan tütün bitkisinden çıkarılan özüt,
porselen bir filtreden geçirilerek bakteriler tutuldu. Süzülen
özüt, sağlıklı tütün bitkisinin yapraklarına sürüldüğünde,
bitkinin hastalandığı görüldü. Hollandalı mikrobiyolog M.W.
BEIJERINCK hastalığın kısa zamanda bitkinin bütün organlarına
yayıldığını tespit etmiştir. Özütte hiç bakteri kalmadığı
halde, sağlıklı bitkiyi hastalandıran bu faktöre, BEIJERINCK,
“hastalık yapan canlı sıvı” adını vermiştir. 20. yy. In
başlarında ise artık çocuk felci, kızamık, kabakulak, suçiçeği
gibi birçok hastalığın nedeninin virüsler olduğu bilinmektedir.
Normal
hücre yapısına benzemeyen virüslerde sadece dış tarafında bir
protein kılıf ve içerisinde nükleik aist vardır. Bunların
dışında sitoplazma ve organel gibi temel hücrelesel yapılar
bulunmamaktadır. Sahip oldukları bu yapı onların parazit olarak
sürdükleri yaşamı zorunlu hale getiren yapıdır. Yani bir
virüsün yapısı sadece dışta bir protein kılıf ve içerisinde
nükleik asitten meydana gelmektedir. Organelleri ve dolayısıyla
da çok sınırlı özelliklerde enzimleri olan virüslerin normal
bir hücre gibi yaşamlarını sürdürmeleri imkansızdır. Üreme
başta olmak üzere temel yaşamsal faaliyetlerini göstermek için
mutlaka canlı bir hücreye gereksinimleri vardır. Çünkü hücresel
yapılar dışındayken kristal halde bulunurlar. Bu özellikleri
sayesinde de bilim adamları tarafından canlılık ile cansızlık
arasındaki geçiş formu olarak kabul edilirler. Şekil
özelliklerine bakıldığı zaman, virüslerin küre, çubuk ve
elips gibi şekillerinin olduğu gözlemlenmiştir.
Virüsler
koruyucu protein bir örtü ile sarılıdır. Genomlar DNA veya RNA
içerirler ve her ikisi birlikte bulunmaz. Protein ve enerji
üretmedikleri için hücre içinde üremek zorundadırlar. İstisna
olarak, adenovirüslerde ribozomlar bulunur; ancak bu ribozomlar
işlevsizdirler ve dolayısıyla kullanılmazlar. DNA ya RNA'ya sahip
olan virüslerdeki bu viral genom, ya "tek iplikli DNA",
"çift iplikli DNA", ya da "tek iplikli RNA",
"çift iplikli RNA" olabilir. Genom lineer (yani doğrusal)
veya dairesel olabilir. DNA virüslerinin genomları hep tek parça
iken, RNA virüslerinin genomları birden fazla parça içerebilir.
Virüsler haploittirler. İstisnai olarak retrovirüsler diploid
olup genomlarının iki kopyasını da taşırlar.
Yapısal
protein üniteleri "protomerleri" oluşturur. Bu
protomerler "kapsomer" denen ve bir aryaya geldiklerinde
"kapsid" adını alan bir yapı oluştururlar. Kapsid,
viral genomu çevreleyen protein yapısındaki bir örtüdür.
Kapsid proteinlerinin genel özellikleri ve sınıflandırılmaları
aşağıda tanımlandığı gibi dış kapsid proteinleri ve kapsid
proteinleri olarak ikiye ayrılırlar.
- Dış Kapsid Proteinleri; virüsün konak hücrenin reseptörlerini tanıyarak bağlanmasını ve enfekte etmesini sağlayan aracı yapılardan oluşur. Virüsün hangi hücreyi tanıyıp bağlanacağı virüs tipine özgü olduğundan dış kapsid proteinleri de virüs tipine özgüdür.
- Kapsid proteinleri; virüs, bir konak hücreyi enfekte ettiğinde enfekte olan hücreyi öldürecek olan hücresel immün cevabın önemli hücrelerinden olan sitotoksik T hücrelerini aktive eden antikorları üreten en önemli antijenlerdendir. Virüslerin dış şeklini bu proteinlerin dizlimi belirler.
- İkozahedral (Icosahedral) = 20 tane üçgen düşünün. Bu 20 üçgen öyle bir dizilmiş olsunlar ki uç kısımları bir çember olsun. Hah işte İkozahedral biçimindeki virüslerin kapsomerleri böyle dizilim gösterirler. Poxvirus hariç tüüüm virüsler ikozahedral biçimdedir (ikozahedral simetri).
- Helikal (Helical) = Bu alfa heliks şeklindeki proteinler vardı hatırlarsanız bu proteinlerin amino asitleri, protein molekülü tıpkı duş hortumunun şekli gibi kıvrılırlardı. İşte burada da kapsomerler çubuk şeklinde içi boş bir yay yapacak gibi dizilirler. Yalnızca RNA virüslerinde görülen helikal simetri patojen olanlarda zarf da gerektirir. Virüslerin hem helikal hem de ikozahedral simetriye sahip olabildikleri, virüslerle yapılan çalışmalar sonucunda görülmüştür.
Zarf, virüsün kendi proteinleri ve enfekte ettiği konak hücrenin hücre zarından oluşur. Lipoprotein yapıdadır. Daha sonra enfekte edeceği hücrelerin reseptörlerini tanıyan ve bu reseptörlere tutunmayı sağlayan Glikoproteinler zarf üzerinde yer alırlar. Kapsid proteinleri ile zarf arasındaki etkileşimi ise Matriks Proteinleri sağlarlar. Nükleokapsid ile zarf arasındaki bölge tegument denir. Zarflı virüsler, en dış katman olarak lipid yaısında bir zarfa sahip olduklarından, lipid çözücülerden çok daha fazla etkilenirler. Ayrıca, zarf proteininin kendisi ve zarfta bulunan glikoproteinler konak organizmadaki immün yanıtın oluşması için çok önemli antijenlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder